‘Sana bu mektubu şiirlerini yazarken tırnaklarını yiyen, şiiri bitirince parmaklarını kütleten o delikanlının yanı başından, yani çok uzaktan yazıyorum.
Sana bu mektubu o Karacaahmet gününün eşsiz göğünden yazıyorum. Dört saat boyunca ölümün yanında dolaşıp da yaşamaktan, birlikte yaşlanmaktan başka hiçbir şeyi kendimize azık etmeden dolaştığımız o günden.
Delikanlı ne vakit bunca yoruldu, ne vakit çözüldü dizlerinin bağı hiç bilmiyor. İstekle, şevkle, hatta şehvetle istedi ...